22 Aralık 2014 Pazartesi

'Karşı Tarafın Yüklediği Anlam Kadar Varsın'

   ( https://www.youtube.com/watch?v=KYT_AEV2YkU )

         Kış yeniden geldi ve ben üşüyorum.Sıcacık yatağımın içine girip bacaklarımı iyice kendime çekip elimdeki kahveyle yarının daha güzel bir gün olacağını düşünüyorum sadece, her şeye rağmen ve radyoda Sezen çalıyor.Bir zamanlar çok mutlu olduğum bir yer vardı. Arnavut kaldırımlı taş sokakları vardı, hiç bitmeyen hatırladığımda bile gülümseten. Herkes bir şeylerini kaybeder zamanla isteyerek ya da istemeyerek. Bazen telafi etmek istersin, buna inanırsın çünkü içinde buna dair hissettiğin şeyler vardır. Ama bazen öyle engeller vardır ki yapabileceğinden fazlasını bile görmez ve izin vermez. Ve sen zamanla ne kadar körleştiğini fark edersin bu yolda. Hangi tarafın körleşmesi daha acıdır? Engel yaratanın mı yoksa o engeli kaldırmak için çabalayanın mı ? En azından bunun bir tarafın kararlılığını göstermesi gerekmez mi? Ama doğru olan taraf hangisi? Ne yöne gittiğini bilmek gerekmez mi önce? Yoksa tüm bunlarda hayatın paradokslarından mı? Ama zaten hayat da bir bütünüyle paradoks değil mi? Bunu bilmemize rağmen neden hala üzer hayat bizi ya da neye sevinir bir insan sadece her şeyin yolunda olmasına mı? Neden özler insan ulaşamayacağı şeyleri? Neden bir şeylere inanmak ister? Yoksa güçsüz mü olacağına inanır ya da üzüleceğine ya da her şeye karşı umudunu, inancını kaybedeceğine mi? Bazen hiç bir şeye anlam veremiyorum insanların birbirlerini bu kadar zorlamalarını, kırmalarını, değer vermemelerini, yargılamalarını ve bir çok şey...
İstediğiniz kadar konuşun karşınızda ki sizi anlamak istediği kadar anlar sizin anlattığınız kadar değil...

Ve bir arkadaşımın dediği gibi; 'karşı tarafın yüklediği anlam kadar varsın.' Gerisinin hiç bir önemi yok. Çünkü o insanın sınırları bellidir ve acı olan sınırlarını kabul edip ettirmeye çalışarak sınırlarını zorlamak istemeyen bir insana zaten anlatabileceğiniz, kurabileceğiniz cümleler yine onun sınırları içinde kaybolup gider...Ve anlamsız kelimeler yığını olur sadece...Önemli olan ne kadar sınırınız olduğu halbuki ! Ve malesef bende sınır yoktu o yüzden de bu kış ayında , güzel bir yaz akşamında yürüdüğüm arnavut kaldırımlı sokakları düşünürken üşüyorum...Halbuki gülümseyerek hatırlamayı daha çok seviyordum fakat paradokslarla dolu hayatımız anılarınızın elinizden alınmasına bile sebep olabiliyor ve bence bu bir insana yapılabilecek en kötü şeylerden biri.Düşünsenize içinde güzel olan bir anıyı başkasının gelip onu mahvetmesini izliyorsunuz. Tekrar yap, tekrar yıkılsın ve tekrar ve tekrar...Her şey bir yana kötü olan ne biliyor musunuz? bu yazıda herkesin anlamak istediği kadar...Benim anlatmak istediğim kadar değil...

3 Mart 2013 Pazar

Onların Işıkları Var

     
http://www.youtube.com/watch?v=Hc5Z9GmppNA )




      Hiç bir şey olmamış gibi oturup denize karşı güneşin tenini sevmesine izin verip bir yandan kahveni yudumlarken aslında çok şey olur bambaşka hayatlarda.Bir telefon gelir sen her şeyden habersiz rüzgara kapılmışken.Bakarsın en neşeli ses tonun ile sen iyisin ya herkesinde öyle olduğunu umarsın.Ama öyle değildir her zaman.Bazen o telefon hayatları değiştirir.Aslında en acı haliyle çalmıştır da sen anlamamışsındır. Telefondaki insana elini uzatmak istersin hani milyonlarca cümle kurmak,hayatını değiştirmek,acısını bir çırpıda alıp çok uzaklara yollamak istersin.Ama yapamazsın.Ne kurabileceğin cümle ne de yapabileceğin bir şey vardır.Sadece yanında durabilirsin.Çünkü hayatta daha ciddi bir şey yoktur.Acı mı;daha ötesi yoktur. Ama ölüm hiç bir zaman bir son değildir aslında.Belkide hayatın tam anlamıyla başladığı başka bir yerdir. Gidenler;geride kalanları korumak için giderler belkide.Ve onlar belkide hiç olmadıkları kadar yanımızdadırlar.Gözlerinden akan yaşları onlar siler gizlice.Gece uyurken üstünü örter başını okşarlar gizlice. En güçsüz düştüğün anda koluna girip ayakta durmanı sağlarlar gizlice.Herkesin hayatından birileri gider.Ama en önemli şeyi geride bırakırlar.Doğru ve güçlü bir şekilde ilerleyebilsinler diye.Ne kadar cümle kurmak istemesem de,aslında söylenebilecek bir şey olmadığını ve bunların hiç bir şey değiştirmediğini de,etkisi olmadığını da biliyorum.Ama yine de söylemek istediğim tek şey onlar göğe yükselirken sizin hayatınıza en değerli şeylerini ışıklarını bırakırlar...Ona sahip çıkın...

25 Ocak 2013 Cuma

BU BENİM DÜNYAM,DIŞARIDA Kİ ONLARIN


http://www.youtube.com/watch?v=nngbv6829Fg )

   Yorucu bir haftanın ardından eve geldim.Kendime güzel bir kahve yaptım önce,sonra perdeleri sonuna kadar açtım ve pencerenin önündeki koltuğa oturup camı hafif araladım.Ayaklarımı pencereye doğru uzattım.Kulağımda hep aynı müzikler vardı.Birbiri ardına çalan sözü olmayan,sözü olmadan da çok şey anlatan, alıp götüren müzikler.Önce yüzüme vuran güneşle gökyüzünü izledim,havada süzülen kuşlara baktım,geçen uçakların bıraktıkları izleri takip ettim.Yavaş yavaş ağrırken hava gözlerimi kapattım ve kendimi müziğe bıraktım.Gözlerimi kapattığımda evde camın önünde oturan kız değildim artık.Bambaşka bir yerde,belki hiç bilmediğim sokaklarda,belki başka bir ülkede yada hiç yaşamadığım bir hayattaydım.Ama huzurluydum ve sanki her yeri dolaşıyordum.O araladığım camdan vuran esintiyle sanki daha fazla huzur buluyordum.Rüzgarın hafifçe yüzüme vurmasını seviyorum.Bu bir rüya değil sadece müzik dinlerken gözlerimi kapattığımda gözlerimin önüne gelen şeyler.Ve gözlerimi açtığımda hava iyice ağarmıştı.Kaç saat bıkmadan bu şekilde oturdum bilmiyorum.Sonra bilgisayarı aldım elime ve bunları yazmaya başladım.Şuan saat 17:30 ve ben hala pencerenin önünde başka hayatlara bakıyorum.Uzun zamandır yapmak istediğim şey belkide buydu.Kulaklarımı müzikle kapatmak,ayaklarımı uzatıp kahvemi yudumlarken dış dünyaya kendi dünyamdan bakmak.Bu benim en huzur bulduğum dünya.Yani bu benim dünyam,dışarıda ki onların...

1 Ocak 2013 Salı

Tarifsiz Bir O Kadarda Karışık


http://fizy.com/#s/2b34gh )

    Böyle bir şeydi belki...
    Acı verici...Mutluluk verici...
    Bazen kırıp geçiren...Bazen sığınacak en huzurlu yer...Bazen hayat...Bazen ölüm...Bazen zaman...Bazen vazgeçiş...Bazen yeniden doğuş...Ve hep her şey...
Cümlelerin bittiği kelimelerin yetersiz kaldığı son susuşlar...Sonra dayanılmaz acılar ve özlem dolu bir sarılış...Hep benimsin dercesine...Birlikte bir uyku...Kopmayacak kopsa da asla ayrılmayacak hep bir yerlerde olacak bir düğüm...Bir gözyaşı...Bir tebessüm...
Hem çok doğru,hem çok yanlış...Hem çok yakın,hem çok uzak...
Hep bir gitme sözü,hep bir gidememe durumu...
Tarifsiz bir o kadarda karışık...
Ama çok yıkıcı...Ama çok aşık...Ama çok affedilmez...Ama çok affedici...Ama çok çaresiz...Ama çok güvensiz...Ama çok sessiz...Ama çok vazgeçilmez...Ama çok zor...Ama çok kolay...Ama hoşça kal...Ama hoş geldin...Ama uçurum kenarı...Ama aşağısı kayalık...Ama sonu ölüm...Ama olsun....Ama olmasın...Ama
burada...Ama yanımda...Ama onsuz...Ama hiç siz...Ama sensiz...Ama hayalsiz...Ama küskün...Ama tarifsiz...Ama ayrılmam...
Karanlık bir uçurum kenarında karasız...Bir yanda vazgeçiş...Bir yanda hayaller....Ama bazen her vazgeçişte de bir hayal...Her hayalde bir vazgeçiş....

22 Aralık 2012 Cumartesi

5 Farklı Kelime 1 Öykü...


http://www.youtube.com/watch?v=5vgJOrQzfRI )
(yazıyı okumadan önce yukarıdaki linki açın...)

Okulda saçma sapan vakit geçirdiğimiz günlerden birinde;çok yakın bir arkadaşımla değişik bir şey denedik.Derste hocanın verdiği birbirinden bağımsız 5 kelimeyle bir öykü yazacaklardı.Ve o bunu layığıyla yerine getirmiş mükemmel bir yazı yazmıştı.Acaba dedim bende yazabilir miyim?Merak etmiştim.

Denemekten zarar gelmez mantığıyla yola çıkıp,5 kelimemi aldım.[çiçek-yüzük-yaz-anı-resim].
Ardından biran bile düşünmeden yazarken buldum kendimi ortaya çıkan yazı onunki kadar güzel miydi bilmem ama zevk alarak yaptığım bir şeydi.Ve aslında düşündüren,düşündükçe kağıda dökülen,sadece kendini ifade edebilmek değil hayal gücünü kullanarak kelimelerle resim yapmak gibi bir şeydi.Benim yazdığım yazı kelimelerin çağrışım yaptığı anılarla bir bütün oldu ve hayal gücü çok az bir kısmını kapladı.
Yıllar önce gördüğüm ve hala hatırladığımda etkisinden çıkamadığım bir rüyayı yazmaya koyuldum.Şöyle yazmıştım;
''Babamla güzel bir yaz günü arabadaydık.Fakat bu güzel günde artan baş dönmelerim yüzünden hastahaneye gidiyorduk.Başımdaki şişlikleri fark ettim elimi yavaşça saçlarımın arasında gezdirirken.Parmağımdaki küçücük yüzük şişliklerden birine denk gelmişti ve canım yanmıştı.Birden panikle birazda üzülerek babama döndüm ve ''Baba sanırım benim beynimde ur var.Ben ölecek miyim?'' dedim.Üzülmemin sebebi kendimi önemsemem den değil bunu söylediğimde babamın üzülecek olmasındandı.Babam bu cümleyi duyduktan sonra girdiğimiz kavşakta arabayı ani bir frenle durdurdu ve arabadan indi.Ne olduğunu anlayamamakla beraber meraklı gözlerle babamı izledim.Hemen kavşağın yanındaki yemyeşil çimenlerin ve birbirinden güzel çiçeklerin olduğu bulvara girdi.Hala merak ediyordum ki çok geçmeden babam benim en sevdiğim çiçekle elinde bir sürü papatyayla geri geldi,kapımı açtı ve dizlerini kırarak boyunu boyuma eşitledi.O güzelim papatyaları bana uzatırken''Hayır sen ölmeyeceksin benim güzel kızım'' dedi.Gözlerim dolmuştu ve kendimi tutamadım.Babama sıkıca sarıldım.Uyandığımda hala ağlıyordum.İçeri gidip kahvaltı masasına oturdum ve annemle ağabeyime anlattım ve anlatırken tekrar duygulandım.Aradan kaç yıl geçti onu bile hatırlayamaz iken rüyayı en ince ayrıntısına kadar hala hatırlıyorum.Ve hala gözlerim doluyor.Sanki rüya değilde gerçekten yaşadığım bir anı gibiydi.Mutluluğun resmi sanırım benim için tam da bu kareydi.''

27 Şubat 2012 Pazartesi

YAPMAK İSTEYİP YAPAMADIĞIM ŞEYLER VAR...

( http://fizy.com/#s/100cyi )

                                                                                                                                                   

Aslında ne yazacağımı da bilmeden başlıyorum bu yazıya sabahın yine uyuyamadığım bir saatinde...
Yapmak istediğim ve yapamadığım şeyler var uzunca zamandır.Gerçekleştirmek isteyip gerçekleştiremediğim.Mesela gitmek istiyorum kimselerin olmadığı güzel,sakin bir yere ve öylece oturup kafamı dinlemek istiyorum.Tabi okul,dersler veya benzeri nedenler yüzünden kalıyorum öylece olduğum yerde.Ben küçükken çok sulu göz bir çocuktum her şeye ağlayabilirdim.Sonra nedendir ağlayamaz oldum .Belki bir ağlasam dökeceğim içimdeki her şeyi ama olmuyor işte ağlayamıyorum bile ve sanırım en kötüsü de bu.Düşüncelerinle,kafandaki onca şeyle, vücudun arasında sıkışıp kalmak.Ne anlatabilmek,ne de anlattığında seni anlayacak insanları bulabilmek.Gerçi bir insan kendini bile anlayamazken karşısındaki insanların nasıl anlamasını beklesin ki.Onu da geçtim zaten kimsenin kimseyi tam olarak anlayabileceği kanısında da olmayan bir insanım.Neden böyle oldum,ne zamandır bu kadar kafam dolu ve kendimi anlatamaz oldum onun bile farkında değilim.İstediğim şey çocukluğuma geri dönüp hayatımı baştan yaşamak ama bu imkansız işte bu yüzden şu anı ve bundan sonrasını dilediğimce güzel yaşamak istiyorum sadece.Gitsem içsem belki ağlayabilsem öylece nedensizce belki o zaman en azından bir nebze rahatlamış olurum.Ama bunların sadece bir düşüncede kalması çoğu zaman hoş olmuyor tabi.Bana bir dilek hakkı verselerdi sanırım sadece bunu isterdim şuan.Halbuki yapılması hiçte imkansız gözükmüyor değil mi ?Ama bazen olmuyor işte...
 Küçükken hayat ne kadar da kolay ve basitti.İnsan büyüdükçe sorumluluklar artıyor,beklentiler artıyor herşey artıp ağırlaşıyor.Küçüklüğümden beri gerek mum üflerken gerek biri bişey dilememi istediğinde istediğim tek şey büyümemekti.Ben hep oturup bir salıncakta sebebsizce sallanabilirdim.
Ama hayat bana o kadar çok şey öğretti ki ben bile bazen şaşırıyorum.Tüm bunlara rağmen hayatımın zor zamanlarında yada küçük bir kafa karışıklığında bile kimse yanımda olmazken yanımda olan beni her seferinde dinleyip bir şekilde yüzümü güldüren bir şekilde beni rahatlatmaya çalışan elimden tutan insanlara gerçekten ne kadar teşekkür etsem az kalır.Ve onlarda bu yazıyı okuduklarında istediğim tek şey onlara gerçekten ne olursa olsun çok değer verdiğimi bilmeleri... Teşekkürler yanımda olduğunuz için...

 Hayattan öğrendiğim en önemli şeylerden biri; ''hayat yaşayabildiğin sürece güzel ve o kadar kısa...
''

Ve bir arkadaşımın bana kurduğu en güzel cümle,''birşeyleri söylendiği için yapma içinde mutlu olmak kelimesinin tarifi nasılsa öyle yap...''

16 Aralık 2011 Cuma

BİRİCİK...



http://www.youtube.com/watch?v=okJpAybjpQs )

Uzun zaman oldu yazmayalı,aslında aklımdaydı ama olur ya yazacak hiçbirşey gelmez insanın aklına sanırım öyle bir dönemdi geçirdiğim.Peki ne oldu bu kadar sürede benim hayatımda.Biricik kuzenle aynı evde yaşamaya başladık ve bu hayatımıza bir hareketlilik getirdi.Malum ailemizde herkes uçuk kaçık insan sıfatını tanımlayan en iyi örnekler olduğu için doğal olarak başınıza ne gelirse gelsin 'genlerden' deyip gülüp geçiyorsun.Az önce otururken gayet sakin koltuğumda;biricik kuzenle annemin yaptığı telefon konuşmasından bazı cümleler beynimde yankı yaptı birden.''Evet hala bende geçen temizlikçi kadınlara attırdım o içki şişelerini...'' .O an düştüğüm dehşet dudaklarımdan kahkaha olarak çıktı.Bir insanın annesiyle kuzeni bu kadar mı benzer.Dahası biricik kuzenle geçirdiğim günler günden güne güzelleşmekte aslında ilk başta ikimizinde tereddütleri vardı.Ev arkadaşı olmak kolay bişey değildi çünkü ne kadar can ciğer olsakta.Biz küçüklüğümüzden beri hep yanyanaydık aslında.Ve bugüne kadar anlatmakla bitmeyecek bir çok anı biriktirdik.Çoğu zaman kavgalarımızda oldu ama biz hep bir orta yol bulduk.Bundan 18 yıl önce nasılsak hala öyleyiz.Ve gerçekten çok mutluyuz.
Ve aynı zamanda bizim artık eğlenceli bir hayatımız var.Hatta fazla eğlenceli.fazla maceralı,fazla atraksiyonlu bir hayat :) Dün gece ki pilates,break dans,salsa,mum duruşu ve yoga denemelerimiz gecenin 4ünde apartmanca kınanmamıza sebep olsada evdeki kahkaha seslerimizin yankı yapması çok güzeldi ve buna değerdi.Yüzümü güldüren şeylerle zamanımı doldurmayı seviyorum :) ve senide seviyorum biricik kuzen...:)